Yalnızlık deliliğin hammaddesidir
Şebnem, ipek fiyongu gülüşlü, kiraz şarkıcı bakışlı, sıcak leylak şurubu sesli yarim; sensiz bu defolu evrende, kit sonsuzluğun cefasını çekemiyorum.
Rodin’in bücürük heykeli gibi gece gündüz seni düşünüyorum.
Gezegenimizde hayat olduğunun en sağlam kanıtı sendin şebnem…
Bulutlar üstümden kesekler halinde geçiyor; toz toprak ve kumlar dökerek… yağmur yerine çöl yağıyor.
Allah, beyaz rengi daha iyi tanıyalım diye mi yarattı seni?
içinde kemik biçiminde nur çubukları mı var şebnem? yüzündeki ışık nereden geliyor?
Gözlerindeki ayet derinliğini, hayrına tefsir etsen ya?
Şebnem… ayak parmaklarının aralarına papatyalar kondurayım yeter.
Şebnem galiba kendimizi tam olarak tanıyamadığımız için, hayat ilginçliğini koruyor.
Giderek, beigbeder’nin romanlarında tiplere benziyorum; fiyakalı ve aptal, enerjik ve dengesiz, samimi ve hoyrat…
Allah insanin mayasına ne katmışsa, bazı şeyleri asla ifade edemeyiz.
Bunu bilmek ya da sezmek bizi ‘inanmaya’ yöneltir.
Kur’an’da “allah kalplerde olanı bilir” yazıyor.
Çoğu kimse bu ayeti söyle anlıyor: “allah sizin gizlediklerinizi biliyor.” bence ayetin asıl anlamı şu: “kalbinizde olup da hiç kimseye anlatmayı başaramadığınız, dile getirilmesi imkansız bir şey var ya, işte allah onu biliyor, üzülmeyin.” nitekim bir başka ayette de “allah’tan daha iyi dost mu bulacaksınız?” deniliyor.
Deli, dostunu bulamayan kimsedir. yalnızlık, deliliğin hammaddesidir.
Bir muhatap bulunca, deliliğin çemberinden çıkarız.
Mesela kendimi mum sanıyor olsaydım ve biri de cereyanlar kesilince beni yaksaydı, delilikten yırtardım.
Yine de insana istiyor ki, bir kişiyle olsun bu ‘kalpteki sır’, daha doğrusu ‘kalbin sırrı’ konusunda anlaşabilsin. birisi “evet” desin, “seni anlıyorum. aynı der bende de var.”
Şebnem bu akşam seni o ıskarta haydutla el ele, dudak dudağa gördüm.
Üç günlük dünyanın üçüncü günündeyim, dilime ilik acildi, düğme dikildi, deli raporumun fotokopisi kulağıma zımbalandı sanki.
Şebnem kaderin uçurumlu virajında nasibim ile kısmetim çarpışıp havaya uçtu.
İki üzüm gibi birbirine dikkatle bakıyordunuz.
Güzelliğin, her şeyi gölgede bırakmıştı yine.
İlahi bir isin oyunu gibiydin.
Şebnem, o adam gönül işleri bakanlığı heyeti’ni katletti.
Benim aşkımı tedavülden kaldırmak, kendi saltanatına start verebilmek için yirmi iki kişiyi bir anda öldürdü.
Kim bilir sana ne yalanlar söylüyor şebnem.
Beni ve arkadaşımı beysbol sopalarıyla dövdürdü.
İnan seni başkasıyla gördükten sonra, dayağı hissetmedim bile.
Şebnem, maktulleri diriltemem belki fakat katillerin neşesini kaçırabilirim.
Şebnem seninle hayatlarımızı birleştirecektik, sevinçten hintçe şarkılar söyleyecektik, o insan kasabı aşkımızı gasp etti…
Şebnem bu, ameliyat sırasında cerrahın ölmesine benziyor.
Şebnem, haberin olsun, hayati tehlike’nin o kaygan sırıtışını yakacağım.