bir çiçek bahçesinde geçeye durgun kalışın yağmur sıcağı
gibi
öptüm sonsuz gidişinden. Saçlarının seyriyle seni
yollan aşklara davul çalıp çağrılmış yalnızlarla dolduran
akrepleridir duygunun.. Karanlık ordulara güneşsiz
sokulan
bunlar canlanınca ne ateş kirli taşlar ne böcek
şakakların sıcağında kuytu bir ses büzülüp ölecek
sabahsız kuşlara koşarsa durur mu evreni omuzlarında
bahar şenlikleriyle. Sürdüren ellerini yangın borularında
şaşkınlıkla başladı bu atlar bu savaşlar insan
buluşlarından
burda biter düğün. Gidilir mi evin soğuğuna çölün
sıcağından
gemilerimiz saklanır. Ağzımızda bir aşk kaçışı vardır
buluşmalann
saplandık tadına. Durduk alnında yüreğe vuruşlann
yollar sellere gider. Açılır parklar artık kuşlar dağılır
bir aşkı gözyaşlanyla bulvara çağırmak hiç keseye mi
kalır
çizildi yalnızlar. Senin gelişin ne de süvari köprünün
diplerinde
geçer üstümüzden yağmur alan donanmalar. Kürek
sesleriyle
koşu bitince aşk bir yorulmadır kaçılmaz kırbacından
sayüir günü geçmiş anlar boşalan hangi tüfeğin
arkasından
oturur iki bakış ormanından gerilip bir masayı kollar
uzayıp uzaya giden akrebe katlamp zincire gelmeyen
yolcular
bu bizim sesimiz denizlere ateş gibi eller ‘açılır ortasından
su konuşmaz toplanmaz kuşlar. Ne kazandık
yaşamamızdan
biz harcandık anam hem kelimesiz kapandık
sevgi ektik. Sonsuz seçtik. Beğendik. Ama toprağı
kazandık
Sevinçle kaçın kurtulun ölümlerinizle. Yalnızlıkla ben
kaldım
sevindiniz işte alin koşturun. Aha size son atım