-





-Ayna, ben ne değilsem onu yansıtıyor. Çünkü gözlerim hasarlı.


Sigarayla başlamayan hikayeler neden eksik gelir, bilmiyorum. Ama bunu düşünmekten daha önemli işlerim vardı, ben de bir sigara yaktım. Neden durmadan hayal kurarız biliyor musun kadın? Çünkü hiçbirimiz olduğumuz yerden memnun değiliz. Kim olduğumuzdan da öyle. Bunları biz seçmedik. Bilinçaltımız, dışarıdaki evrenden yüksek düzeyde rahatsızdır ve onu yok etmek ister. Kendi gerçekliğimizi yaratmaya ihtiyacımız var ancak, tasarımlarımız bu dünyanın gerçeklerinden kopamıyor. Uzaylı kurguları hep insanlara benzer. Gibi. Ben düşünmekten ne derece korktuğumu düşündüm ve inan çok korktum. Kapılmak istemiyorum. Bu hatalı bir fonksiyon. Bir gün gökyüzünde bir kapı açılsın ve oradan kafasını uzatan temiz giyimli bir adam herkesin duyabileceği bir sesle şöyle desin istiyorum; “Yanlış evrimleştiniz, bunun için özür dileriz. Lavabo giderinizi kullanarak şu anki gerçeklikten acilen tahliye olup, en baştan başlamanızı önemle rica ederiz.” Belki de en iyi bildiğim, şudur: “Konuşmayan ağız evrimleştiğinde, yaşam kirlendi.”


CVHR’ye hak veriyorum. Gerçeklikten sıyrılabilmek için, en çok değer verdiğim insanı öldürmemi istemesinin ne kadar mantıklı olduğunun farkındayım. Ama ben sınıfta kaldım kadın. Yine kaldım. Gerçeklik beni canlı canlı yemeye hazırlanıyor. Ve öylece yatıyorsun, tek kelime etmedin. Seni öldürdüğüm için bana dargın mısın? Bak gördün mü, yine onu haklı çıkarttın. Şöyle demişti 2. paragrafın başında: “Konuşabilen ölüye, canlı denir.” Keşke mektubu yakmamı istemeseydi. Keşke. Ben katil değilim. Ben korkağım. O kadar korkağım ki, hep benim yerime insanların intihar etmelerini sağlamak istedim. Ama olanları görüyorsun, sen, sevdiğim ilk kadın ve öldürdüğüm ilk insan, beni darmadağın ettin. Ben bunu kaldıramadım. Katil değilim. Eline hiç fırsat geçmeyen bir katil kadar mutsuzdur, katil olmadığı halde öldürmüş olan bir insan. Ama elimden geleni yaptım ben. Ama şikayet edip dururdun. “Artık yaşamak istemiyorum, senden de, diğerlerinden de bıktım orospu çocuğu!” diye bağırırdın. Hayattan nefret ettiğini söylerdin. Peki şimdi neden mutlu değilsin, küçük orospu? Ha? Neden değilsin. Neden beni rahat bırakmıyorsun. Neden aklımdan çıkmıyorsun? 3 gün oldu, neden hala yok olmadın. Neden toza dönüşmedin. Öldükten sonra göbeğinin ne kadar da büyüdüğünü görebilecek kadar canlı olsaydın, rejime başlardın. Ben seni bilirim. Ben yapaylığın şiddetini dudağıma bulaşan rujla hissettim, çürüyen dudaklarınla da ondan emin oldum. Caf caflı oyuncaklarız, cidden. Babalar anneleri sikerken çalıştırılmış bebekleriz. Kimimizin pili bitiyor, kimimizin pili akıyor. Midem bulandı bunu söyleyince. Akmış pil çok iğrenç, kan en azından güzel görünüyor.

Sen öldükten sonra hiçbir şey eskisi gibi değil. Hayaletler dolaşıyor sanki evin içinde. Bana bir şeyler soruyorlar. Çay içiyorlar. Gidiyorlar.
Bacaklarının arasında yarıldığı günü hatırlıyor musun Kızıldeniz’in? Keşke ölsen demiştim o gün. Erken boşalmıştım çünkü. Annemin küçük sakarlıklarımı anlattığı o kadınlar var ya, keşke ölseler demiştim, başka birilerine onları anlatmadan önce! Sorunun kaynağına inmek ne kadar önemlidir, biliyorum. Fakat keşke annem ölse diyemezdim. Ölseydi, onun nasıl bir kadın olduğunu hatırlayamazdım, hatırlayamasaydım, aşık olamazdım; çünkü onun karakterinin tam tersine sahip olan kadınların hangileri olduğunu bilemezdim. Bu. Sesin çıkmasa da, içinden hala “sen hastasın.” dediğini biliyorum. Ben hasta değilim, üstümde bir kırgınlık var sadece, hayata karşı. Ama o başlattı.

Şu an, bana bakan görüntüyü parçalara ayırmak istiyorum. Karşımdaki adam benim aynadaki yansımamsa şayet, ben anlamsızlığın hayat üzerindeki yansımasıyım. Bana benzemesi için parçalanması şart. Gözlerimi kimin tasarladığını umursamıyorum ama, iki şikayetim var kendisine. Gerçekliği anlam yükleyebileceğim nesnelere indirgememe izin verecek görüntüler gösteriyor bu bir. Sigara dumanı kaçınca çok canım yanıyor, bu da iki.

Nasıl diyeyim. Aynanın diğer yanından daha gerçekçi durmuyor hayat. O yüzden çoğu zaman, diğer tarafında da insanlar var gibi geliyor. "Biri çok pis dalga geçiyor." hissinden kurtulamamaktır farkındalık.

 “Başkomiserim, bu adam hala evinde olduğunu düşünüyor. Sevgilisinin cesedi yanında sanıyor. Bir de farkındalıktan bahsediyor. Şu aynanın içinden bize o gözlerle bakmaya devam ederse, kafayı yiyeceğim. Onun yeri kesinlikle burası değil. En kısa zamanda bir akıl hastahanesine yatırılmalı.” diye buyurdu genç komiser. “Bana kalırsa, tüm katiller akıl hastahanesine yatırılmalı...” dedi başkomiser, “...Hepsini öldürmeye yönlendiren bir şeyler var. Ama bu, bizim meselemiz değil elbette. CVHR’den mektup aldığını söyleyen birçok katile rastlıyoruz. Bu adamın kim olduğunu bir an önce tespit edelim.” Komiser konuştu: “Hiçbir ipucu bulamıyoruz. Tuzaklarımıza kesinlikle düşmüyor.” Başkomiser kaşlarını çattı ve şöyle dedi: “Boş kalan tuzak, yanlış yaratılmıştır.” Ardından, sorgu odasını gösteren tek taraflı aynanın önünden ayrılarak, odanın diğer yanına yürüdü ve oradaki boy aynasında saçını taramaya başladı. Sonra durdu. Arkasına döndü ve kısık sesle konuştu: “Çocuklar, biz ne kadar gerçeğiz?”

-Ben katil değilim. Değilmişim yani, bunu yeni anlıyorum. “Elenirsin...” demişti CVHR, “...Bu bir test, öldürdükten sonra hayatta kalabilirsen, mükemmel bir katil olursun. Başarısız olursan elenirsin. Hayat böyle.”