Cahit Zarifoğlu - Korku ve Yakarış


The Slave 1920 - Halil Cibran



Yüklenip geliyor gökyüzü evimizden yeryüzümüze 
Dilimize onur veren kelime 

Güzel ticaret ettik 
Çölü okuyabiliyoruz deveyi çözebiliyoruz 

/Delicesine yalnızlıktan yana reyi 
Elleri berrak ve dolu 
Arındı soyu kurudu kinlerin sanki 
Vuruyordu son bahtsız atılışında 
Köpeklere yaslanarak bir avluda 
Ve ayaklarının altında 
Her kiminse doğranmış saç örgüleri/ 

Ve şimdi adam ey çocuk 
Eline bir dudak inziva al göster onlara 
Belgele sevişebildiğin aklın 
Kuşların o hızlı oluş adına 
Çalılardan uçurduğu baharla 
Uzaktan kur düşleri ve başla binmeye 
Gemiler gibi gelen günlere 

Ve özenle seçilen söylenen kulaklara 
Yeni yeni hecelediğin tattığın 
/İyice düşün ilk kez kim duyuyordu ayetleri/ 
Hatta o ısılı ve tamam edilmiş kelimeler yardımıyla 

Nerdesin ne suçun var anlarsın 
Gibi dost ettiğin paha gerçek paha 
Bilinir ki yolluyor yiyeceklerini senin katına 

Seni çile çektirilen 
Verdikçe alan kelime 
Susuzluktan kalma bir sarhoş ağzın 
Salt ona adımların 
Yalpa yok elatışında boyuna sürdüğün o 
Ve hadi artık. Konuş 
Nasıl buldun yolunu 
Ki akıyor her gece ruhun bütün gücü 
Bir fırdönüyü saklıyor eşyalar 
Sen ıssız tekbaşına ve mağrur 
Batıyorken yatağında 

Nasıl da ateş sıcak içova nabzı 
Zamanlar indirir kaldırır limanları 
Sanki bir kuş ağzı bir kadın ağzı 
Su başlarında sel yollarında hayatın 
Kuğu kanatları beyaz soluk alışları 

/Derken rahimlere kapandın 
Dirilik harflerle çalkalandı 
Boşaldı boş çanaklarına kavganın/ 

Kaynak yeniden yumulu parmaklarını açıyor 
Biziz şimdi görünen artık salındayız aşkın 
Yüz yüze koyulduğumuz sır vakti: Olgun ve hazır 

Yine uyandım 
Sabah 
Yine büyük 

İsmimle ancak 
Aynı sarnıçta düş ve gerçek 
Alıp veren sakınan etim 
Soluduğum bakış 
Can levham duvarlarım senin 

Bana giysi verdin 
Öyle biliyorum giyinmeyi 
Beni doyurdun 
Böyle biliyorum doymayı 
Ve sayıyorum kimse yok 
Öyle böyle bir doğa 
Yalnız beni götürüyor kıyamete 
Görüyorum ki farkediyor 
Gülümserken korkuyorum 

Elime açılıyor yüzün 
Duyuyorum buzlar gibi 

Sensin bana 
Sanki kendimden bana 
İçimden tüten 

Sensin doğduğum sabahları 
Işıklarına uzandığım başları 
Dünyaya bırakan 

Sensin güden 
Kanımın düşüncesini 

Sen ince şavk toplam zaman saf hayat 
Tek diri 

Sensin yüzen geceye 
Tek diri 

Sensin yüzen geceye 
Yeryüzü 

Sen ayrılmadın hiç 
Evimizden 

Uyudum yine 
Gece 
Yine geniş