Bütün Bildiğim - Bukowski

bütün bildiğim şu: kuzgunlar ağzımı öpüyorlar, 
damarlar arapsaçına dönmüş burada, 
denizse kan denizi. 

bütün bildiğim şu: eller uzanıyor, 
gözlerim kapalı, kulaklarım kapalı, 
çığlığımı geri çeviriyor gökyüzü. 

bütün bildiğim şu: burun deliklerimden hayaller damlıyor 
bize tur bindiriyor tazılar, deliler gülmekten katılıyor, 
tıkırdayarak ayırıyor saat ölenleri. 

bütün bildiğim şu: ayaklarım kederdir burada, 
zambaklar kadar etmiyor sözcüklerim, pıhtılaşıyor şimdi: 
kuzgunlar ağzımı öpüyorlar.

Samuel Beckett - Akşamüstü Gölgeleri

Çektiğim acılar varlığımın inşasının irili ufaklı parçalarıdır. 
Sadece düşünmek var etmez insanı; duygularını, ruhunu ve hatta zekasının geliştiren asıl öğreticiler acılardır. 
O halde varım çünkü acı çekiyorum
Doğduğum günden beri anlatmak istediklerim var ve elbette asla anlatmayacaklarım ve anlatıyor gibi yapıp asla anlatmadıklarım.
Önce akciğerlere değen oksijenin yakıcılığıyla başladı ilk acılar, sonra dünyanın anlamsızlığını düşünüp duran beynimin kıvrımlarındaki patlamaların elektrik çarpmalarıyla.
Doğduğumu anımsıyorum, ölümü ise düpedüz hatırlıyorum.
Bir insan doğduğunda gözyaşları dökülür sevinçten.
Bir insan öldüğünde gözyaşları dökülür, üzüntüden.
Yani hayat boyunca değişmeyen tek şey gözyaşlarıdır ve yeryüzünde gözyaşları sonsuzdur.
Biri ağlamaya başladığında, bir başka yerde de, bir başkasının gözyaşları diner.
Biri doğarken başka birinin de öldüğü gibi.
Geriye kalan sadece gözyaşları ve hiçtir.
Ve arada ağzımızda bir ömür dolandırıp durduğumuz onca laf, kağıtlara döktüğümüz onca kelime sadece bir tür duygu kalabalığıdır.
Tutsaklığımızdan kurtulmaya çalışmanın beyhude uğraşlarıdır bunlar.
Asla gerçekten bir şey anlatılamaz, ancak bir şeyin hayali anlatılabilir, kendisi değil.
O yüzden anlatmaya değil, anlatmamaya bakarım.
Anlatma derdinden çok anlatmamanın zevkine kurulurum.
Ama yine de hiç susmam, eğer bir gün susarsam, bu artık söylenecek hiçbir şey kalmadığı içindir, her şey söylenmiş, hiçbir şey söylenmemiş olsa bile

Yaratanın Yolları Üzerine

Yalnızlığa çekilmek ister misin ?
Kendine giden yolu aramak ister misin ?
Biraz dur ve beni dinle.

''Arayan kolaylıkla kaybolur.
Her türlü yalnızlaşma suçtur.'' -böyle konuşur sürü.
Sürünün sesi senin içinde de çınlayacak hala.
Ve, ''Artık sizinle aynı vicdanı paylaşmıyorum.'' desen bile, bir yakınma ve bir sancı olacak bu.

Özgür mü diyorsun kendine ?
Sana hükmeden düşünceni duymak isterim, bir boyunduruktan kaçıp kurtulduğunu değil.
Bir boyunduruktan kaçıp kurtulmaya layık mısın sen ?
Uşaklığını fırlatıp atarken, son değerini de fırlatıp atanlar vardır.

Neden özgürsün ?

Kendi iyini ve kötünü, sen verebilir misin kendine ?
Ve kendi istemini bir yasa gibi asabilr misin üstüne ?
Kendi yasanın yargıcı ve infazcısı olabilir misin ?

Kendi yasasının yargıcı ve infazcısıyla başbaşa kalmak korkunçtur!

Bugün hala eziyet çekiyorsun çoğunluktan, sen tek olan; cesaretini ve umudunu yitirmedin henüz.
Oysa günün birinde yalnızlık yoracak seni,günün birinde gururun iki büklüm olacak ve cesaretin kırılacak.
''Yalnızım'' diye haykıracaksın günün birinde.

Kendi ululuğun bile bir hayalet gibi korkutacak seni.
''Her şey sahte !'' diye bağıracaksın günün birinde.

Yalnız kişiyi öldürmeye çalışan duygular vardır;
öldürmeyi başaramazlarsa eğer, onların ölmesi gerekir.
Pekii gücün yetiyor mu buna ?

Senin hakkındaki düşüncelerini değiştirmeye zorluyorsun birçoğunu; bunun hesabını kötü ödetecekler sana.

Onların üstüne çıkıyorsun; ama ne denli yükseğe çıkarsan, o denli küçük görünüyorsun kıskançlığın gözüne.
En çok da uçandan nefret edilir.

Adaletsiz davranır ve çamur atarlar onlar yalnız kişiye; ama bu yüzden daha az aydınlatmamalısın onları kardeşim, bir yıldız olmak istiyorsan eğer!

Sevgi nöbetlerinden koru kendini!
Yalnız kişi, çabucak uzatır elini karşısına çıkana.
Kimi insanlara elini değil, pençeni uzatmalısın sadece!

Ama karşına çıkabilecek en kötü düşman, her zaman sen kendin olacaksın; sen kendin pusuda bekleyeceksin kendini.

Yalnız kişi, kendin gidiyorsun, kendine giden yolda!

Kendini yakmak istemelisin kendi ateşinde;
nasıl yeniden doğmak isteyebilirsin ki, önce kül olmadan ?

Yalnız kişi, sevenin yolundan gidiyorsun; kendini seviyorsun sen ve bu yüzden aşağılayorsun kendini, ancak sevenlerin aşağılayabileceği gibi.
Aşağıladığı için yaratmak ister seven kişi!
Sevdiğini aşağılamak zorunda olmayan, ne anlar ki aşktan ?

Aşkınla  git yalnızlığına ve yaratışınla git, kardeşim;
adalet, ancak çok sonra aksayarak gelecektir arkandan.

Benim gözyaşlarımla git yalnızlığına, kardeşim.
Severim kendinin ötesinde yaratmak isteyeni
ve böylece yok olanı.


Böyle Buyurdu Zerdüşt 

Chuck Palahniuk - Görünmez Canavarlar

Neler hissettiğimi yazarak açıklamak öyle zor ki.
Ben rostomu kaşıklarken, Rahibe Katherine de bekârlar bölümünü okuyor. Kundakçıları öneriyor. Hırsızları. Vergi kaçakçılarını. Sonra da “Muhtemelen bir tecavüzcüyle çıkmak istemezsin, en azından şu anda.
Hiç kimse o denli çaresiz değildir,” diyor.
Silahlı soygun ve ikinci dereceden adam öldürmekten tutuklu, yalnız adamları okurken duruyor ve sorun nedir diye soruyor. Elimi tutup bileğimdeki plastik bileklikte yazan adıma doğru konuşmaya başlıyor, şimdiden el mankeni oldum bile, yüzükler, plastik isim bileklikleri, öyle güzeller ki, İsa’nın gelini bile gözlerini bunlardan alamıyor.
“Ne hissediyorsun?” diye soruyor.
Harika.
“Aşık olmak istemiyor musun?” diyor.
Kafamdaki fotoğrafçı “Bana sabır ver,” diyor.
Flaş.
Bana kudret ver.
Flaş.
Durum şu ki, yüzümün yarısı yok.
Bandajların altında yüzüm hâlâ kanıyor, minik kan damlaları pamuk tamponlara yapışıyor. Doktor, şu her sabah uğrayıp bandajlarımı kontrol eden, yaralarımın hâlâ kanadığını söylüyor. Bunlar onun kelimeleri.
Hâlâ konuşamıyorum.
Artık bir kariyerim yok.
Sadece bebek maması yiyebiliyorum. Bir daha hiç kimse suratıma sanki büyük bir ödül kazanmışım gibi bakmayacak.
Bloknota “hiç” yazıyorum.
“sorun yok”
“Hiç ağlamadın,” diyor Rahibe Katherine, “iyice ağlayıp sonra da hayatına devam etmelisin. Bu konuda gereğinden fazla metin davranıyorsun.”
“güldürme beni, doktor gülünce yüzümün, yani yaraların kanayacağını söylüyo” yazıyorum.

Yine de en azından biri fark etti. Yani, baştan beri sakin olduğumu. Metanetin tablosu gibiydim. Asla ama asla paniğe kapılmadım. Kazadan hemen sonra kendi kanımın, sümüğümün ve dişlerimin arabanın ön camına yapıştığını gördüm ama izleyici olmadan histeri krizi geçirmek imkânsızdır. İnsanın kendi başına paniğe kapılması, boş bir odada kendi kendine gülme krizine tutulmasıyla aynıdır. İnsan kendini gerçekten aptal hisseder.

Heautontimoroumenos - Charles Baudelaire

Kızmadan vuracağım sana 
Kinsiz , kasap gibi, 
Kayayı yaran Musa gibi! 

Ve gözkapaklarından, 
Fışkırtacağım azabın sularını 

Sahra’m kana kana içsin diye. 
Umutla şişmiş arzularım 
Tuzlu gözyaşlarının üstünde yüzecek. 

Engine açılan bir gemi gibi, 
Ve gözyaşlarından sarhoş gönlümde 
Sevgili hıçkırıkların çınlayacak 
Hücum vuran bir trampet gibi! 

Çatlak bir ses değil miyim 
Tanrısal senfonide, 
Beni itip kakan ve ısıran 
Yırtıcı ironi sayesinde! 

Sesime işlemiştir o çığırtkan! 
Bu kara zehir bütün kanımdır! 
Korkunç aynayım ben 
Cadının kendini seyrettiği! 

Hem yarayım hem de bıçak! 
Tokat benim,yanak da! 
Çark benim,çarka gerilmiş beden de! 
Kurban benim, cellat da! 

Kalbimin vampiriyim! 
Terk edilmiş büyüklerden biri, 
Sonsuz gülmeye hükümlü 
Artık gülümseyemeyenlerden biri! 

Dipnot

Minutatim vires et robur adultum
Frangit et in partem pejorem liquitur oetas (Lucretius)
Yıllar için için asındırır
Olgunluk çağına varmıs güçleri
Bundan sonraki halim ancak yarım bir varlık olacak; ben artık o ben
olmayacağım. Gün geçtikçe kendimden ayrılıyor, uzaklasıyorum.
Singula de nobis anni proedandur euntes (Horatius)
Bir sey koparır bizden, yıllar, akıp giderken. (Kitap 2, bölüm 17)

Udum et molle lutum est; nunc properandus, et acri Fingendus sine fine rota (Persius)
Çamur yumusak ve ıslak; çabuk, çabuk olalım. Durmadan dönen çark biçim versin ona.
O fortes pejoraque passi
Mecum saepe viri, nunc vino pellite curas;
Cras ingens iterabimus aequor. (Horatius)
Ey benimle bunca çetin isler görmüs yiğitler,
Bugün, dertlerinizi sarapla giderin
Yarın engin denize açılacağız. (Kitap 3, bölüm 13)

Indupedita suis fatalibus omnia vinclis. (Lucretius)
Her sey, kırılmaz zincirleriyle bağlı yazgının.
Bazı ayrılıklar, düzeyler ve dereceler vardır; ama her seyde aynı doğanın yüzü görülür.
Res quoeque suo ritu procedit, et ommes
Foedere naturae certo discrimina servant (Lucretius)
Her sey kendine göre gelisir ve hepsi
Sürdürür doğa düzeninin ayrılıklarını. (Kitap 11, bölüm 12)

Nec fas esse ulla me voluptate hic frui
Decrevi, tantisper dum ille abest meus particeps (Terentius)
Onunla her seyi paylasmak zevkinden yoksun kalınca,
Hiçbir zevki tatmamaya karar verdim.
Her iste onun yarısı, ikinci yarısı olmaya o kadar alısmıstım ki simdi artık yarım bir varlık gibiyim.
Illam meae si partem animae tulit
Maturior vis, quid moror altera,
Nec chanıs aeque, nec superstes
Integer? Ille dies utramque
Duxit ruinam (Horatius)
Mademki zamansız bir ölüm seni, ruhumun yarısı olan seni alıp götürdü, yeryüzünde varlığımın yarısından, en aziz parçasından
yoksun yasamakta ne anlam var? O gün ikimiz birden öldük. (Kitap 1,bölüm 28)

Ratio et prudentia curas,
Non locus effusi late maris arbiter, aufert. (Horatlus)
Dertlerimizi avutan akıl ve hikmettir,
O engin denizlerin ötesindeki yerler değil
Ülke değistirmekle kıskançlık, cimrilik, kararsızlık, korku, tutku bizi bırakmaz.
Et post equitem sade atra cura. (Horatius)
Ve keder, atımızın terkisine binip gelir.
Onlar manastırlarda, medreselerde bile pesimizi bırakmazlar. Bizi onlardan ne çöller kurtarabilir, ne mağaralar, ne de bedenimize
ettiğimiz iskenceler
Haeret lateri letalis arundo. (Virgilius)
Öldürücü yara bağrımızda kalır.
Sokrates'e birisi için, seyahat onu hiç değistirmedi, demisler. O da:
Çok doğal, çünkü kendisini de beraber götürmüstür, demis.
Quid terras alio calentes
Sole mutamus? patria quis exul
Se quoque fugit? (Horatius)
Niçin baska günes baska toprak ararsın?
Yurdundan kaçmakla kendinden kaçar mısın?
Rupi jam vincula dicas;
Nam luctata canis nodum arripit; attemen illi,
Cum fugit, a collo trahitur pars longa catenae. (Persius)
Kırdım diyorsun zincirlerini;
Evet, köpek de çeker koparır zincirini,
Kaçar o da, ama halkaları boynunda tasıyarak
Nisi purgatum est pectus, quae prelia nobis
Atque pericula tonc ingratis insinuandum?
Quantae conscindunt hominem cuppedinis acres
Sollicitum curae, quantique perinde timores?
Quidve superbia spurcita, ac petulantia, quantas
Efficiunt clades? Quid luxus desidiesque? (Lucretius)
Đçi arınmamıssa, neler bekler insanı,
Kendi kendisiyle ne savaslar eder bosuna!
Tutkuları içinde ne kemirici kaygılar.
Ne korkular içinde kıvranır insan!
Ne çöküntüler yapar bizde gurur, sehvet,
Öfke, gevseklik ve tembellik!
Kötülüğümüz içimizde bizim; içimizse kurtulamıyor kendi kendisinden.
In culpa est animus qui se non efiugit unquam. (Horatius)
Ruhun derdi içinde ve kaçamaz kendi kendinden.
In solis sis tibi turba locis (Tibulhıs)
Issız yerlerde kendin için bir evren ol
Vah! quemquamne hominem in animum instituere, aut
Parare, quod sit charius quam ipse est sibi? (Terentius)
Vah, vah! Nasıl olur da insan bir seyi
Kendinden daha çok sevmeye kalkar? (Kitap 1. bölüm 39)

Medio de fonte leporum
Surgit amari aliquid, quod in ipsis floribus angat (Lucretius)
Zevkin kaynaklarında öyle bir acılık var ki,
Çiçekler arasında bile olsa boğazımızı yakar.
Ipsa Felicitas, se nisi temperat, premit (Seneka)
Mutluluk bile haddini asarsa azap olur.
Mutluluk bizi ezer.
Est quaedam flere voluptas (Ovidius)
Ağlamak da bir zevktir.
Minister vetuli, puer, Falerni,
Ingere mi calices amariores, (Catullus)
Kadehime eski Falernum sarabı döken çocuk, Daha acısından getir bana. (Kitap 1, bölüm 20)

Gredo che'I resto di quel verno cose
Facesse denge di tenerne conto,
Ma fur sin'a que tempo si'nascose,
Che non e colpa mia s'hor'non le conto:
Perche Orlando a far opre virtuose,
Piü ch'a narrerla poi, sempre are pronto,
Ne mai fu alcun'de li suoi fatti espresso
Se non quando hebbe i testimonü appresso (Aristo, Orlando Furioso)
Sanıyorum ki geri kalan kıs aylarında Orlando birçok onurlu isler gördü. Fakat simdiye kadar bunlar o kadar gizli tutuldu ki, onlardan sözetmiyorsam suç benim değildir. Çünkü Orlando'nun, isteği parlak görünmek değil, parlak isler görmekti. Sağlam tanıkları olmadıkça zaferleri meydana çıkmazdı.
Virtus, repulsae nescia sordidae
Intaminatis fulget honoribus;
Nec sumit aut ponit secures,
Arbitria popularis aurae. (Horatius)
Basarısızlıktan zarar görmeyen bir değer, hiçbir seyin lekeleyemediği bir onurla parlar; böyle bir değer halkın keyfiyle ne yükselir ne de
alçalır. (Kitap 2, bölüm 16)

Nec si materiam nostram collegerit aetas
Post abitum, rursumque redegerit, tu sita nunc est.
Atque iterum nobis fuerit data lumina vitae,
Pertineat quidquam tamen ad nos id quoque factum Interrupta semel
cum sit repetentia nostra. (Lucretius)
Biz öldükten sonra zaman bütün maddemizi yeniden toplasa; ona bugünkü düzenini geri verse, yeniden hayat ısığına çağrılsak bütün
bunların bizimle hiç ilgisi olmazdı, çünkü bellek ipliği bir kez kopmus olurdu.
Et nihil hoc ad nos, qui conjugioque
Corporis atque animae consistimus uniter apti. (Lucretius)
Bütün bunların hiç iliskisi yok bizimle,
Çünkü biz ruhla beden bir aradayken varız. (Kitap 2, bölüm 12)

Velut aegri somnia, vanae
Finguntur species. (Horatius)
Sayıklayan hastalar gibi bos hayaller kurarlar.
Bir amaca bağlanmayan ruh, yolunu kaybeder; çünkü, her yerde
olmak hiçbir yerde olmamaktır.
Quisquis abique habitat, Maxime,
Nusquam habitat. (Martialis)
Her yerde olan hiçbir yerde değildir.
Vivit, et est vitae nescius ipse suae (Ovidius)
Yasıyor ama, bilmiyor yasadığını.
In me omnis spes est mihi. (Terentius)
Bütün umudum kendimde.
Inter se mortales mutua viviunt
Et quasi oursores vitae lampada tradunt. (Lucretius)
Đnsanlar yasatarak yasar birbirini
Ve hayat mesalesini, birbirine devreder kosucular gibi.
Prima, Quae vkam dedit, hora carpsit. (Seneka)
Bize verdiği hayatı kemirmeye baslar ilk saatimiz.
Nascentes morimur, finisque ab origine pendet. (Manllius)
Doğumla ölüm baslar son günümüz ilkinin sonucudur:
Cur non ut plenus vitae conviva recedis?
Cur amplius addere quaeris
Rursum quod pereat male, et ingratum occidat omne. (Lucretius)
Niçin hayat sofrasında, karnı doymus bir çağrılı gibi kalkıp gidemiyorsun?
Niçin günlerine, yine sefalet içinde yasanacak; yine bosuna geçip gidecek baska günler katmak istiyorsun?
Hayat kendiliğinden ne iyi, ne kötüdür: Ona iyiliği, kötülüğü katan sizsiniz.
Versamur ibidem atque insumus usque. (Lucretius)
Insan kendini saran çemberin içinde döner durur.
Atque in se sua per vestigia volvitur annus. (Virgilius)
Yıl hep kendi izleri üstünde dolanır.
Omnia te vita perfuncta sequentur. (Lucretius)
Ömrün bitince, her sey de seninle yok olacak.
Quo timoris mirıusest, eo minus femıe periculi est. (Titus-Livius)
Ne kadar az korkarsak o kadar az tehlikedeyiz. (Kitap 3, bölüm 6)

victoria nulla est
Quam quae confessos animo quo que subjuga hostes. (Claudianus)
Zafer zafer değildir
Yenilen düsman yenilgiyi kabul etmedikçe.
Nam quodcunque mutatum finibus exit, Contineuo hoc mors est
illius quod fuit ante. (Lucretius)
Bir varlık biçim ve nitelik değistirdi mi O anda yok olur biraz önce
var olan. (Kitap 1, bölüm 22)

Scilicet et fluvius, qui non est maximus, el est
Qul non ante aliquem majorem vidit, et ingens
Arbor homoque videtur; et omnia de genere omni
Maxima quae vidit quisque, haec ingentia fingit. (Lucretius)
Böylece, bir ırmak büyük olmasın isterse
Daha büyüğünü bilmeyene büyük gelir;
Bir ağaç, bir insan da öyle. Her seyde,
En büyük gördüğümüzü devlestiririz. (Kitap 1, bölüm 18)

Yazıya dökemediğimi parmağımla gösteriyorum burada:
Verum animo satis haec vestigia parva sagaci
Sunt, per quae possis congnossere caetera tute. (Lucretius)
Görenlere kısacık göstermeler yeter
Üst tarafını kendin bulabilirsin. (Kitap 3, bölüm 9)

E'i silentio ancor suole Haver perigi e porole. (Tasco)
Ve susmada bile
Sözler, yalvarmalar vardır. (Kitap 1, bölüm 9)

Ubiqe mors est; optime hoc cavit Deus;
Eripers vitam nemo non homini potest;
At nemo mortem: mille ad hanc aditus patent. (Seneka)
Her yerde ölüm var tanrı bol bol veriyor onu;
Herkes herkesin hayatını alabilir, ama ölümü
Alınamaz kimseden: Binlerce kapısı var ölümün.(Kitap 3, bölüm 2)

Tu secanda marmora
Locas sub ipsum funus, et sepulchri
Immemor, struis domos. (Horatius)
Ölüm karsına gelmis,
Sen mezarını düsünecek yerde
Mermer yontturup evler yaptırmaktasın.
Olim jam nec perit quicquam mihi nec acquiritur.
Plus superest viatici quam viae. (Seneka)
Bir hayli zamandır artık ne bir sey yitiriyor
Ne de bir sey kazanıyorum;
Kendisinden çok.
Görmüyor muyuz?
Diversos diversa juvant, non omnibus annis
Omnia conveniunt. (Gallus)
Zevkler insandan insana değisir,
Her sey her yasa uygun düsmez. (Kitap 2, bölüm 28)

Nonne videmus
Qid sibi quisque velit nescire et quarere semper,
Commutare lucom quasi onus deponere possit. (Lucretius)
Görmüyor muyuz
Bocalıyor insan, aranıyor hep,
Yer değistiriyor, yükünü atmak ister gibi.(Kitap 2, bölüm 1)

Sapiens, sibique imperiosus,
Quem neque pauperies, neque mors, neque vincula terrent,
Responsare cupidinibus, contemnere honores,
Fortis, et in seipse totus teres atque rotundus,
Externi ne quid voleat per laeve morari,
In quem manca ruit semper fortuna? (Horatius)
Olgun, kendine hakim, öylesine ki
Ne yoksulluk korkutur onu, ne ölüm, ne zindan;
Tutkulardan sıyrılmıs, sereflere gözü tok;
Đçine kapanmıs, toparlanmıs, yalın bir küre olmus
Pürüzsüz yuvarlanır bir basına,
Talihe tutamak vermeden, hiç yenilmeden.
Sapiens pol ipse fingit fortunam sibi. (Plautus)
Bilge kendi mutluluğunun ustasıdır.
Nonne videmus
Nil aliud sibi naturan latrare, nisi ut qüoi
Corpore sejunctus dolar absit, mente fruatur;
Jucundo sensu cura semotus metuque? (Lucretius)
Görmüyor muyuz,
Nedir Doğanın istediği bizden, illetsiz bir bedenden,
Varlığının güzel tadını çıkaran
Hiçbir seyden korkmaz bir ruhtan baska?
Scilicet et grandes viridi cum luce smaragdi
Auro includuntur; teriturque thalassima vestis
Asidue, et Veneris sudorem exercita potat. (Lucretius)
Pırıl pırıldır çünkü altın üstünde iri zümrütlerle
Hep yeni kumaslar vardır üstünde deniz yesili,
Zühre yrldızının öpüsüyle ıslanmıs. (Kitap 1, bölüm 42)

Tantaque in his rebus distantia differentasque est
Ut quot alüs cibus est, alüs fuat acre revenum.
Saepe etenim serpens, hominis contacta saliva,
Disperit, ac sese mandendo conficit ipsa (Lucretius)
Her sey öyle ayrı, öyle değisik ki
Kimine besin olan kimine zehir
Insanın tükrüğü bir değdi mi yılana
Ölür çok kez yılan, yer bitirir kendi kendini. (Kitap 2,bölüm 12)









noez

Hayat, önce ayaklarımızı daldırdığımız,
Bir küvet dolusu soğuk su.
Kademe kademe üşüyüp,
Boğularak bitirdiğimiz bir süreç.
Unutmamam gereken şeylerin sayısı arttıkça,
Hissettiklerimin sayısı azalıyor.
Burada bir yumurta çatlıyor.
Tam burada.
Ellerim çatlıyor.
Çürüdükçe, çocukluğumdan uzaklaşıyorum.
Çocukların anneleri yabancı adamlarla sevişiyorlar.
Güneş hep güzel doğuyor.
Kulak deliklerimden damlayan sıcak su,
Saçımdan dökülen soğuğa değiyor.
Beni artık kadınlar bile ağlatamıyor.
15’lik bir kız, 15’lik bir oğlana dokunduğunda bile dünya durmuyor.
Kedi gibi sığınan sevgililer.
Bitmemesini bilmeyen şarap.
Duvarlar maviye boyanıyor.
“Gitme..” diyorlar,
“…henüz senden sıkılmadık.”
Geleceğe yatırım alanında bankacılık,
İlk doğan çocuk kadar eski.
Anneler duygu, babalar mantık ve öfke.
Büyüsek de onları içimizde yaşatıyoruz,
Kavga ediyorlar hala.
Çocukların ağzına inen tokat,
Oradan silinmiyor.
Gitmek istediğimiz her bir yol,
Dönmek isteyeceğimiz bir yoldur.
Biz dönerken giden anılarımızla çarpışıyoruz.
Çelişemeyeceksek, neden yaşayalım.
Paylaşılan bir anın sırayla getirdiği mutluluk ve hüzün,
Birbirini götürmez, üst üste eklenirler.
Biz erkekler,
Rahimlere bebek düşürmek için,
Rahme dönüş ve anne özlemiyle kandırılıyoruz.
Hatasız olmayı o kadar çok deniyoruz ki,
Hiçbir şey öğrenemiyoruz, bizden hatalısı kalmıyor.
Biz insanlar,
Kendimizden başka hiç kimsemiz olmadığını reddetmek için,
Başkalarından utanmayı icat ettik.
Kendimizden başka hiç kimsemiz olmadığı halde,
Parmaklarımızı emmekten kaçınıyoruz.
Nesnelere “bilerek” değil, “hissederek” anlam yüklenir.
Bir insan için gün batımı,
Dünyanın eksen dönüşü olduğu günden beri heyecanlanamıyoruz.
Tanrı’ya bile sığınamıyoruz artık. Bildikçe yalnızlaşıyoruz.
Yalnızlaştıkça güzen görünen her şey, aslında kötü kokar.
Dünya şuraya gidiyor dostlar, yanlışlanamıyoruz.
Piyanoda re diyez, gri atılmış her yana.
Alkolün etkisi, orgazma yaklaşmaya benziyor,
Ama asla ulaşamamaya.
Gözlerim kapalı, yıkılan şehirler görüyorum.
Güzel kokan bebeklerin büyümelerini bekliyoruz,
Boğmak için.
Nesneler zorlamayla parıldıyor ancak.
Gidecek yerimiz yok diye gidiyoruz sürekli.
Sevemediğimiz için aldatılamıyoruz da.
İlk şemsiyeyle başlayan, histen soyutlanma,
Dur durak bilmiyor.
Sesimle kırmızı cümleler kuramamaktan şikayetçiyim.
Neyse ki Everest’e tırmanmak için, doğru bir dokunuş yetiyor.
Yaşamaktan utandığımız için yazıyoruz bazen.
Homojenlik saplantımın esiriyim.
Depresyon sırasında ve ayna karşısında,
Saçlarını kazıyan bir kız gibi,
“Ne yaptım ben.” diyoruz;
Lavaboda sadece geçmişten kalanlar.
Geleceğimizi hiçbirimiz bilmiyoruz.
Çoğu zaman,
Camdan bakmak yerine,
Camlara yazıyoruz.
Ve korkumuzdan çoğu zaman,
Kırılmayı hissetmek yerine,
Camları kırıyoruz.